24 Ocak 2009 Cumartesi

The 24 Hour Movie ya da Önsöz


20. yüzyılın ikinci döneminde tavan yapmış Pop art denince aklımıza gelen ilk kişi, ressam, yönetmen, tasarımcı, yapımcı Andy Warhol'u tanıtmaya çalışacağım sizlere…

Aslında filmlerinden ziyade çok-renkli Marilyn Monroe tablolarına aşinalığımız vardır onun ya da Coca-Cola şişelerine yaptığı illüstrasyonu görmüşüzdür bir yerlerde ama adını duyan çok azdır.

Hâlbuki bugün, onun öngördüğü(ya da hissettiği) biçimde sıradan, yüzeysel ve tüketime dayalı bir yaşamımız var.
Bloga "The 24 Hour Movie" adını vermemin sebebi, sadece onun filmlerinden biri (1967) olmuş olmasından değil, bana her gün yepyeni bir filme adım atışımızı andırdığı içindir. Ve ne yazıktır ki etrafımızda gördüğümüz neredeyse herkes tekdüze ve fazlasıyla alış(ıl)mış olduğu, sahnelerin çok ağır ilerlediği hayatlara uyanmaktadır her gün.

İşte burada Andy Warhol'un yardımıyla bunu konuşacağız...

Tekdüze tüketici hayatlarımızı...

Pop Art

Blogda en sık göreceğiniz kelimeler kuşkusuz "Andy Warhol" ile "Pop Art" olacak.
O yüzden bir temel hazırlamak adına biraz Pop Art (PA) hakkında bilgi vermek görevim.

PA'ı açıklamak konusunda tedirginim biraz çünkü kimse bu konuda bir uzlaşıya varmış değildir. Tıpkı "postmodernizm" gibi.

Kimi sanat çevreleri PA'yı kes-yapıştır ve deli saçması bulurken, kimileri de gelmiş geçmiş sanat akımlarını ve dahi hayatı eleştiren bir oluşum olarak görmektedir.

1950'li yılların İngiltere ve Amerika'sında neredeyse eşzamanlı ancak birbirinden bağımsız gelişen akım, nesneleri ve imgeleri tematize eder, araya eleştirel tavrını da koyar.
PA, İngiltere'de Richard Hamilton, Peter Blake,Roger Coleman gibi isimlerle tanınır. Hatta Richard Hamilton'a ait 1956 tarihli "Just What Is It That Makes Today's Homes So Different, So Appealing?" ("Günümüz Evlerini Bu Denli Farklı, Çekici Kılan Tam Olarak Nedir?") adlı kesyap bazılarına göre PA' nın ilk örneği olarak kabul edilir.

Amerika'da ise Robert Rauschenberg ve Jasper Johns’la başladığı söylenir. Onları takip edenler de Andy Warhol, Roy Lichtenstein olacaklardır.

PA tarzı resimlere baktığımızda göreceğimiz şey, resmedilen nesne ya da imgenin aslından farklı, çarpıtılmış gibi olduğudur. Tabi bu sanatçının algısına göre de değişen bir durumdur fakat bizim alışageldiğimizden farklı olması akımın tanımsızlaştırma arzusundan kaynaklanır. Tıpkı bizim yaşadığımız yüzeysel hayatlar gibi.

"Bu ne ki?" dediğimiz eserlere sahip akım aslında yaşadıklarımızın ta kendisidir. Postmodernizmle, küreselleşmeyle PA'yı birleştirdiğimizde o kadar da manasız görünmeyecektir (bence).

Bir sonraki iletide konumuzla ilgili birkaç terime değineceğim...

Terimler

Underground (Yer altı) Sineması: Yalnızca Amerikan deneysel sinemasını belirten bir terimdir. Renan’ a göre “... terim, ilk kez eleştirmen Manny Farber tarafından otuzlu ve kırklı yıllarda maço serüven filmlerini anlatmak için kullanılmıştır. 1959’dan sonra bu yana ise ABD’de kişisel olarak ve sanat için yapılan her türlü filmi içermektedir. Film Kültürü dergisinin 19. sayısında (1959) Lewis Jacobs, “ Yeraltı Sinemasının Günışığına Çıkışı” başlıklı makalesinde bu terimi “varlığının önemli bir bölümünü yeraltında sürdüren sinema” anlamında kullanmıştır... Amerikalı yönetmenlerin çoğu ise ‘yeraltı’ terimini bir ‘gizlilik ve sinsilik’ duygusu uyandırdığı nedeniyle sevmemekte, onun yerine Independent (Bağımsız) Sinema terimini yeğlemektedirler.

Independent (Bağımsız) Sinema: ‘Yeraltı’ sözcüğünden hoşlanmayan Amerikalı deneyselcilerin kullandığı bir terim olmakla birlikte, Amerika’da belli yapımcılara bağlı olmadan, satıştan önce sanat kaygısıyla çekilen küçük bütçeli ve ‘B tipi’ olarak da adlandırılan filmlere getirilen nitelemedir.

Avangard (Öncü) Sinema: Temelde 1920–1930’ lu yıllarda Fransa’da başlayan ve seçkinci bir akım olan Fransız deneysel sinemasını belirtmektedir. 1920’de Paris’ te Yedinci Sanatın Dostları Kulübü (CASA) ‘nün kurulmasıyla başlayan sinemayı ciddiye alma süreci, daha sonra Quartier Latin’in aydın ve seçkin izleyicilerine yönelik olarak kurulan Vieux Colombier, Stüdyo des Ursulines, L’Oeil du Paris, Studio 28 gibi salonların türemesiyle hızlanmış ve bu salonlarda gösterilen hem de üzerine tartışmalar yapılan filmelerin yapımı özendirilmiştir. İşte Avant-Garde (Öncü) Sinema terimi özellikle bu dönemde üretilen deneysel filmleri belirtir.

Deneysel(Experimental) Sinema: Filmlerde bazen biçim bazen de içerikte belirlenmektedir. Hem içerik hem de biçim açısından deneysel olan filmler bulunmakla beraber, bunlarda ister istemez bir zorlama duygusunun sezinlendiği belirtilmektedir.
Çok tipik iki örnek vermek gerekirse, teknik açıdan deneyselliği en uç noktaya götüren filmlerden biri Tony Conrad'ın Flicker (Kırpışma,1966), filmidir. Bu film yalnızca siyah ve beyaz film karelerinden oluşur ve ‘bir siyah, bir beyaz’ olarak başlayan bu kare akımı 45 dakika boyunca sürer. Göz doktorlarına göre ”bu filmi izleyen her 15 kişiden biri fotojenik epilepsi’ye tutulmaktadır.”
İçerik açısından bir diğer uç örnekse, Andy Warhol’ un 6 saat boyunca uyuyan bir adamdan başka bir şey göstermeyen filmi Sleep (Uyuma,1963)‘ tir. “Film aslında 6 haftalık bir süre içinde çekilmiş, onar dakikalık parçalardan oluşan ve 3 saat süren iki bölümdür. Her bölüm iki kez oynatılır.

Soyut (Abstract) Film: Soyut biçimlerin bir anlayışla renklerin gerek görüntüdeki devinimle, gerek görüntülerin kurgudan doğan devinimle belli bir uyuşum oluşturmasına dayanan film türüdür. Genellikle bu görüntüler müzikle de desteklenir. Soyut film, yoğrumsal sanatların, en çok da resmin soyut akımlarının sinemadaki deviniminden de yararlanarak izleyicilerin duyularını etkilemeyi amaçlar. Bundan dolayı soyut film, ancak kendi ressam olan bir sinemacının ya da bir ressamla sıkı işbirliği yapan bir sinemacının elinden çıkar. Soyut sinemacının en büyük çabası, kurgunun tüm olanaklarından yararlanarak, yalnızca görsel değerler taşıyan arı bir sinema yapıtı yaratmaktır.

Ailesi ve Çocukluğu

Sanat hayatını anlatmaya başlamadan önce biraz ailesinden bahsetmek istiyorum.


Şimdi hep birlikte 1900'lü yıllara gidelim...

Amerika kıtasına dünyanın her yerinden göçmenin akın akın geldiği zamanlara...

İşte bu göçmenlerden biri de Andy Warhol'un Rus kökenli babası Andrej Varchola(Bu soyisim önce Warhola'ya daha sonra da Warhol'a dönüşmüştür.)'dır.


Bu göçün nedeni elbette daha iyi bir yaşam kurma hayalinin yanı sıra, tarımla uğraşmanın zahmetli bir iş olması ve sınırlı fırsatlar sunulmasının yanı sıra, genç erkekler için askerlik yapma zorunluluğundan kurtulmaktır.


1913 yılında Yeni Dünya'ya adım atan Andrej, ardında gitmeden evlendiği Slovak kökenli Julia 'yı bırakmıştır. Julia da kocası gittikten sonra tam 8 sene akrabalarına bakmak için Doğu Avrupa'da kalmıştır. 8 senenin ardından 1921 yılında Pennsylvania eyaletinin Pittsburg kentinde 73 Orr Caddesi'nde birleşen çiftimiz sonunda bir aile olmaya karar vermişlerdir. İnşaat ve madenlerde çalışan Andrej ile Julia'nın Paul, John ve Andrew adında 3 erkek çocukları olur.

Julia Warhola, John Warhola ve Andrew Warhola (sağda) 1929

6 Ağustos 1928 doğumlu Andrew Warhola büyüdüğünde sanat çevrelerini sarsacaktır ancak şimdilik yalnız ve güçsüz bir çocuktur. Nedeni ise ilkokul 3. sınıfta yakalandığı St. Vitus adı verilen ve sinir sistemini zedeleyen, zaman zaman istem dışı hareketler yapmasına neden olan hastalıktır. Bu hastalık nedeniyle Andrew zaman zaman yatağa bağlı yaşıyordu. İçinde bulunduğu durum yüzünden hastalık hastası olan, hastanelerden ve doktorlardan korkmaya başlayan küçük Warhola, okulda da kendini dışlanmış hissediyordu.

Çocuğunu, diğer "kötü" çocukların alaylarından koruyan vefakâr anne Julia, oğlunun yatalak olduğu zamanlarda yaptığı çizimleri görerek, onun yeteneğinin erkenden keşfedilmesine yardımcı olmuştur.

Zaten hastalıklı ve zayıf bir bünyeye sahip olan oğlunun, ağır işlerden uzak durarak yaratıcı ve sıradışı bir hayat sürmek istediğini de farketmiştir Julia.

Bundan sonra da dönülmez bir yola girilmiştir.

New York, Serigrafi, Pop - Art

Sanata yakınlık duyan annesi tarafından yeteneğinin farkedilmesi üzerine Warhola,1945 yılında Schenley High School'u bitirdikten sonra, Pittsburg'da bugünkü adıyla Carnegie Mellon Üniversitesi olan Carnegie Teknoloji Enstitüsü'nde sanat okumaya başlamıştır.
Carnegie 1947

1949 yılında Carnegie Teknoloji Enstitüsü'nü bitirdikten sonra bir eşcinsel olarak sanatın ve cinsel özgürlüğün kabesi olan New York / Manhattan'a tanışan Warhola, burada resimleyici olarak çalışmaya başladı. Glamour Dergisi'nin sanat editörü Tina Frederiks'le tanıştıktan sonra dergi için çizimler yapmaya başlayan Warhola'nın aldığı ilk iş, "Başarı, New York'ta Bir İş Sahibi Olmaktır" başlıklı yazıya hazırladığı illüstrasyonlardı.
Yazı yayınlandığında ismi yanlışlıkla Andy Warhol olarak yazılan tasarımcı o günden sonra soyadının son harfini hiç kullanmadı. Sade ancak karakteristiği olan mürekkep çizimleriyle kısa zamanda adını duyurdu.

Kısa sürede Glamour, Harper's Bazaar ve başka moda dergileri için de çizimler yapmaya başlayan Warhol,1956'da I.Miller adlı ayakkabı firması için yaptığı reklâmlarla "35. Sanat Yönetmenleri Kulübü Büyük Ödülü"nü elde etmeyi başardı(aynı ödüle bir sonraki yıl da layık görülecekti) .
ERKEN POP

Andy Warhol aynı yıl (1956) ABD'den ilk kez ayrıldı ve dünya turuna çıktı(16Haziran - 12 Ağustos) . Ziyaret ettiği ülkeler arasında Japonya, Kamboçya, Hindistan, Mısır, İtalya vardı. Dünya turunun sonunda hırslarının ticari sanatını aştığına karar verdi. Öğrencilik yıllarından sonra ilk kez, tuval üzerinde resim yapmaya başladı. Warhol, gazete, dergi, karikatür bandı ve popüler kültüre ait sıradan görüntüleri alıp büyüttü, ortaya Coca-Cola (1960), Telephone (1960), Campbell's Konserve Kutuları (1960–62)ve Roll of Bills (1962) gibi yapıtları çıktı.
Bu yapıtları “Yeni Gerçekçilik” adı verilen bir pop art sergisinde sergilenen Warhol, artık NY’da tanınan bir tasarımcı olmuştu.

Warhol, 1962 yılında, ticari kalıpları, fotoğraf karelerini konu olarak seçerek, serigrafi tekniğini ilk kez tuvale doğrudan uyguladı. Elvis Presley Marilyn Monroe ve Elizabeth Taylor resimleri, Amerikan Pop sanatının nihai simgeleri haline geldi.

The Factory - Fabrika


Fabrika Haritası

Andy Warhol’ un, 1963 yılında ilk kamerasını alması ve Tarzan and Jane Regained… Sort of ( Tarzan ve Jane Yeniden Kazanıldı… Gibi) filmini çekmesi film serüvenini başlattı.Aynı yıl Manhattan’ın Doğu Yakası’nda Billy Name imzalı gümüş rengi yoğunluklu dekorasyonundan dolayı “Silver Factory (Gümüş Fabrika)” adını alan stüdyo, kısa sürede New York’un sanat ve parti vahası haline geldi.


Heykellerini, büyük resimlerini ve birçok filmini de burada çeken Warhol‘ un en sevdiği oyuncusu ise hiç kuşkusuz Edie Sedgwick’ti. Aralarındaki bağ yönetmen-oyuncu ilişkisinden çok birbirlerinin taklidi olmaya çalışanlar gibiydi.

Fabrika’nın ve dolayısıyla da Warhol’ un yakın çevresindekiler başta Warhol’ un asistanı Gerard Malanga, Joe Dallesandro, Nico, sinemacı Paul Morrissey, Ultra Violet, Valerie Solanas, Lou Reed, John Cale, Salvador Dali, Baby Jane Holzen, Viva, Ondine gibi ünlü isimlerdi.
New York’a 1960’lı yıllarda gelen herkes Fabrika’yı ziyaret etmek istiyordu. Buradaki özgürlük, aşırılık ve yaratıcılık, “sanatçının stüdyosu tavan arasındaki oda olur” gibi geleneksel bir düşüncenin değişmesini sağladı. Buradaki özgürlük bir kuşağa ilham kaynağı oldu.

Portresini yaptığı kişiler arasında uluslar arası camianın tanınmış isimleri, sanat ve eğlence dünyasından insanlar ve hatta kraliyet ailesi üyeleri vardı. Portresinin yapılmasını isteyenler genellikle stüdyoya geliyordu. Warhol, burada Polaroid fotoğraf makinesi kullanarak bir dizi fotoğraf çekiyordu. Bunlardan bir tanesi ana görüntü olarak seçildikten sonra büyütülüyor ve tuvalin üzerine serigrafi yapılıyordu. Warhol, tuvali bazen serigrafi işlemi yapmadan önce boyuyor bazen de serigrafi yapılmış resmin üzerini boyuyordu. Bazen de her iki tekniği birden kullanıyordu.

Warhol’ un yaptığı ölüm ve felaket resimleri onun, yaralanma ve ölüm olgusu karşısında daima büyülendiği ve korktuğunu en etkin ama aynı zamanda rahatsız edici bir biçimde ifade etmenin yollarından biridir.



İlk Filmler

Buraya dek Warhol’ un daha çok tasarımcı ve ressam yönünden söz ettim. Ancak bir de sinemacı kimliği var ki o apayrıdır.
İlk kamerasnı 1963’de alıp aynı yıl,
Tarzan and Jane Regained… Sort of (Tarzan ve Jane Yeniden Kazanıldı… Gibi) filmini çekti.
Oyuncular:Irving Blum, Naomi Levine, Taylor Mead, Brooke Hayvard, Andy Warhol

İlk dönemini belirleyen hareketsiz filmler’ in ilki de aynı yıl yaptığı Sleep (Uyuma) oldu. Bu ilk dönem filmlerinde Warhol ‘günlük zaman ve perde zamanı’ kavramlarını perdede çakıştırarak, zaman kavramına kendine göre bir yorum getirir.
Zira film, 6 saatlik bir uzunluktadır ve içerdiği tek şey uyuyan bir adamdır.
Oyuncu: John Giorno
1963’ de kayda alınan bir diğer film ise Eat (Yeme)‘ dir. Bu filmde ise kedisiyle gördüğümüz bir erkek film boyunca mantar yemektedir. Oyuncu: Robert Indiana

Eat' den

1964 tarihli filmlere gelirsek…
Bu filmlerden ilki Kiss (Öpücük)’ tür.


Oyuncular: Rufus Collins, Johnny Dodd, Naomi Levine, Freddie Herko, Mark Lancaster, Gerard Malanga, Ed Sanders
Haircut (Saç Traşı) Oyuncu: Billy Name,
Apple (Elma),
Lips (Dudaklar),
Empire
(John Palmer’ le birlikte çekilmiştir)
Oyuncu: Empire State Building,
The Thirteen Most Beautiful Women (En Güzel 13 Kadın)
Oyuncular: Olga Adorno, Sally Kirkland, The Thirteen Most Beautiful Boys (En Güzel 13 Oğlan)
Oyuncular: Denis Deegan, Freddie Herko, Gerard Malanga, Bruce Rudo, Winthrop Kellog ‘Kelly’ Edey, Billy Name,
Blow Job (Ağza Alma)
Oyuncu: Willard Maas,
bu yılın diğer filmleridir.

Empire ve Sleep filmleri anlatım bakımından birbirlerine oldukça yakındırlar çünkü Andy Warhol’ un göstermeye çalıştığı gerçek zamana uygunluk çerçevesinde oluşturulmuşlardır. Kameranın belli bir açıda bırakılıp gidildiği hissini verirler.

Blow Job (Ağza Alma), Warhol’ un “benim filmlerim zaman almadır” dediği bu dönemin en iyi filmidir. Filmde oral seks yapılan adamın yüzü ve omuzları görüntülenmekte ve kırk dakikalık süre içinde (fazla ışık ve yanan bobin başları ve sonları dışında) orgazma giden yüzü tüm ayrıntısıyla izlenmektedir.

Temelde hiçbir şey olmayan bu filmlerde Warhol’ a göre altı çizilmek istenen, yaşamın durağanlığı, sıkıcılığı ve bundan doğan ‘anlamsızlık’ duygusudur. Bu dönemde Warhol’ un yöntemi çok sayıda film çekmek ve yalnızca iyi olanları sergilemektir. Zaten ilk filmlerinden fazla para kazanmayan Warhol için bu çok da manasız değildir. Kötü olanlar bazen özel bir gösteriden bir kez gösterilir bazen de hiç gösterilmezler.
İlk dönem filmlerini bitiren yapım ise 1965 tarihli Harlot (Sürtük)’ tür.

Sinemada Değişim

Drunk (Sarhoş) ise Warhol filmlerinde sesliliğe geçişi yapar.
Bu dönemin filmleri, senaryoları genellikle Ronald Tavel tarafından yazılan dramalar olup çoğu ufak- tefek hatalarla berbat olmuştur. Bu filmler arasında şunlar sayılabilir: Screen Test No. 1(Perde Sınavı No.1), Screen Test No: 2 (Perde Sınavı No. 2), Vinyl(Otomatik Portakal’dan uyarlama), Suicide ( İntihar),Space (Boşluk),Horse(At), Bitch (Orospu) ve Kitchen (Mutfak).

Warhol’ un üstdenetçiliği altında, filmlerin yazım ve yönetimlerini çoğunlukla Chuck Wein’ in üstlendiği üçüncü dönemin bazı filmleri ise şunlardır: Beauty No. 2(Güzellik No. 2), Poor Little Rich Girl(Zavallı Küçük Zengin Kız),My Hustler (Adamım).


Poor Little Rich Girl - Edie Sedgwick

My Hustler' dan
Warhol, bu dönemde resim yapmayı tamamen bıraktığını açıklamıştır. Tüm bu çalışmalarının yanında The Velvet Underground’ u keşfeden sanatçı modellik yapan Nico'yu Lou Reed, John Cale, Sterling Morrison ve Maureen Tucker'dan oluşan Velvet Undreground'da vokal yapması için ikna etti ve grubun ilk albümlerinin prodüktörlüğünü de yaptı. Albüm müzik eleştirmenleri tarafından "O döneme kadar yapılmış en etkileyici albüm" olarak göklere çıkartıldı ve Warhol, albümün konsepti üzerine "Exploding Plastic Inevitable" (Kaçınılmaz plastik patlaması) isimli multimedya bir gösteri hazırladı. Açılışı 1966 yazında gerçekleşen gösteride ana sahnede grup müzikal performansını gösterirken, yan sahnelerde müzikle uyumlu görsel unsurlar kullanılıyor, renkli ışıklar ve filmler sahneye ve grubun üzerine yansıtılıyordu. Gösterinin seyirci üzerindeki etkisi şok edici oldu ve daha sonra Lou Reed'in biyografisini yazacak olan Diana Clapton gösteri için "Cehennemin bekleme salonu" ifadesini kullandı. Velvet Underground'la Andy Warhol'un yolları Lou Reed'in gruba yeni bir yapımcı bulmasıyla ayrıldı.

The Velvet Underground Albüm Kapağı

Warhol’ un dördüncü dönemi Camp(Kamp) filmiyle başlar. Bu dönem daha çok, çoklu perde kullanımının öne çıkmasıyla özgünlük kazanır. Bu dönemde çekilen filmlerden bazı örnekler verilirse: Whips(Kampçılar), Faces(Yüzler), More Milk, Yvette(Daha Fazla Süt, Yvette), Hedy, The Bed(Yatak) ve The Chelsea Girls (Chelsea’ li Kızlar).

Chelsea Girls, ikişerli gösterilecek oniki bobinden oluşur. Her birinde Fabrika starlarından biri, Chelsea Oteli’ nin farklı bir odasında (güya) kendisi hakkında kameraya konuşur. Üçayak üzerindeki kamera arada bir yüzlerine zoom yapar. Makinist de beş dakika aralıkla başlatacağı bobin ikililerini seçmekte özgürdür. Chelsea Girls, ABD ve Avrupa’ da ticari sinemalarda gösterilen ilk yeraltı filmdi ve önemli sayılabilecek başarı kazandı.
Peter Gidal’ a göre “… yaklaşık üç buçuk süren film, ikiz perdede oynatılmakta ve toplam yedi saat sürmektedir. İçerikleri bağlantısız yarım saatlik bölümlerle film, iki ayrı göstericiden birden gösterildiğinde, sesler eşzamanlı olmamaktadır. Solda renkli film, sağda siyah beyaz film sunulurken orada göze çarpan ayrım da, Anne/Erkek çocuk arasındaki Oedipal karşılaşma anında sesli, renkli sekansların sesle daha sofistike olmaları ve ‘parıldamaları’ dır… Warhol, parçalara ayrılmış/bölümlü bir biçim yoluyla bir bütünlüğe varır; basitçe sözelleşmiş bit durum belirten şekilde değil, tüm bir deneyim Chelsea Girls deneyimini oluşturmak üzere duygusal/entelektüel sunumların birbirine karmaşık bir biçimde örüşü şeklinde… Açılış ve kapanış sekansı bunu yeterince tamamlayacaktır. Açılış sekansında Nico’ yu gözlerinin önüne düşen saçlarını kısaltırken ve kadrajın dışındaki biriyle konuşurken görürüz. İşte Warhol’ un bir başka zihinsel etkinliği; görünmeyen yaşam… Filmin kapanış sekansında ise zeki bir kızla yaptığı ağız dalaşında yenik düşen Papa öfkelenir ve isterikleşip, kızı kovalamaya başlar. İyice saldırganlaşmıştır, bir ara kameraya döner ve “kapayın şu şeyi” diye haykırır ve çerçevenin dışına çıkar. Film kameranın arkasındaki teknik ekibe (Warhol vs.) bağıran adamın öfkeli yüzüyle sürer.”.
Bazı incelemeci ve eleştirmenler bundan sonraki dönemin “ticari” olduğunu ve Paul Morrissey’ in etkisini taşıdığını söylerler.

The Beard(Sakal), The Closet(Dolap), Tiger Morse, Tub Girls(Küvet Kızları), The Andy Warhol Story(Andy Warhol Hikayesi), I, a Man(Ben, Bir Adam), Bike Boy(Bisiklet Çocuk), The Nude Restaurant(Çıplak Restoran), Imitation of Christ(İsa'nın Taklidi), ****, San Diego Surf(San Diego Sörfü), The 24 Hour Movie(24 Saatlik Film) de bu dönem filmlerindendir.
The Nude Restaurant
3 Haziran 1968’ de Valerie Solanas tarafından vurulan Warhol, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede aldığı üç kurşun nedeniyle öldü sanılmıştı ancak kalp masajıyla hayata döndürülen sanatçı iki ay kadar yatağa bağlı yaşamak zorunda kaldı. Solanas’ a Warhol’ u vurma nedeni sorulduğunda ise “Hayatım üzerinde bu kadar kontrol sahibi olmasından rahatsızdım” diye konuşmuştu.

1970'ler

Warhol, vurulmasının ardından 1969 yılında Lonesome Cowboys (Yalnız Kovboylar) ve Blue Movie/Fuck (Seks Filmi/Sikiş) adlarında iki film yaptı.


Andy Warhol, dergiciliğe de el atarak Interview dergisini 1969 yılında yayımlamaya başladı. Gençliğinden bu yana, sinema dergilerinin ve magazin basınının yakın takipçisi olan Warhol, Hollywood ve şöhret saplantısını, aylık popüler kültür dergisine dönüştürdü. Daha önce sinema sanatçılarına ve gazete manşetlerine resimlerinde yer veren Warhol, objektifini ünlülerin yaşamına yönelten yeni bir maceraya atılmıştı.

Atlattığı suikast girişiminden sonra sanat dünyası onun resim ve film yapmayı bıraktığını, kendini eşe dosta ve Interview dergisini yayımlamaya adadığını düşünüyordu. Beklentileri boşa çıkaran ancak daha sakin bir hayatı tercih eden Warhol, bu dönemde Michael Jackson, Liza Mineli, Mick Jagger gibi ünlü isimlerinin portrelerinin yanı sıra ABD Başkanı Richard M. Nixon’ un, 1972 yılında yaptığı Çin ziyareti, gazete başlıklarını süslediği dönemde, Warhol, Çin Lideri Mao Tse-tung’ u tasvir eden heybetli resimler, çizimler ve baskılar yaptı.

Aynı zamanda 'The Philosophy of Andy Warhol(Andy Warhol'un Felsefesi)' isimli bir kitap da yazan (1975) Warhol, geleneksel vanitas görüntülerini sunan ve ölümün simgesi olan Skull (Kafatası) resimlerini yaptı(1976). Ne gariptir ki, bu resimler onun ölümün eşiğinden dönmesinin ardından, tehlikeli bir şekilde ölüm merakının yeniden başladığını gösteriyordu.

1970' lerde yaptığı diğer filmler ise şöyle:

Love (Aşk) 1973

Andy Warhol's Frankenstein(Andy Warhol'un Frankenstein'ı) 1974


Andy Warhol's Dracula(Andy Warhol'un Drakula'sı) 1974

Bad (Kötü) 1977

1980'li Yıllar ve 'The End'

Andy Warhol, 1980’li yıllarda, silahlar, bıçaklar, haçlar ve dolar işaretlerini kullanarak birbirine bağlı seriler halinde çalışmalar yapmaya başladı. İçinde büyük ve küçük resimlerin olduğu bu seri, sanatçının popüler imgelerin keşfinin ötesine geçerek, simgesel objeler ve işaretler üzerinde yoğunlaştığını gösterir. Warhol, Guns(Silahlar) ve Knives(Bıçaklar), 1970’li yıllarda yaptığı Skull(Kafatası), Hammer ( Çekiç) ve Sickle (Orak) ‘da olduğu gibi çarpıcı cansız öğeler kullanıyordu. Sanatçının, Crosses (Haçlar) ve Dollar Signs (Dolar İşaretleri) adlı yapıtları ise onun, 1980’li yıllarda keşfetmeye devam ettiği hemen hemen soyut imgeleri gösteriyor.




80’lerde maddi olarak çok güçlenen Warhol, Jean-Michel Basquiat'ın da aralarında olduğu genç sanatçılara destek vermeye de başlamıştı.


HASTANE DÖNEMİ

Hastaneler Warhol’ u çok korkutmasına rağmen 20 Şubatta Bob Robert adıyla New York Hastanesi'ne yattı.
Ameliyat ertesi gün sabah 8.45 ten öğlen 12.10 a kadar sürdü.
Ameliyattan sonra Warhol hastanenin hasta odasında 3 saat geçirdi, daha sonra Baker Pavilion'un 12. katında bulunan özel bir odaya yatırıldı.
Akşam boyunca televizyon izledi.
22 Şubat saat sabah 4 te, Warhol'un kan basıncı sabitlenmişti.
Sabah 5.45 te, Warhol morardı ve kalp atışları zayıfladı. Özel hemşiresi Warhol'u uyandıramayınca yardım istedi. Hastane mürettebatı 45 dakika boyunca onu yaşama döndürmeye çalıştı.
Doktorlar nefes borusuna bir boru sokmayı bile denediler fakat vücudu katılaşmaya başladığı için zorluk yaşadılar.


Andy Warhol 22 Şubat 1987 saat sabah 6.21 de öldü.


58 yaşındaydı.


Yoko Ono’nun konuşmacı olarak katıldığı bir cenaze töreni ile Pensilvanya’daki Bethel Park mezarlığına defnedilen Warhol, sıra dışı tarzına rağmen kendini her zaman dini bütün bir insan olarak tanımlamış, fırsat bulduğu her an New York’taki kimsesizler evlerinde gönüllü olarak çalışmış, sık sık kiliseye gitmiş, rahip olmak için eğitim gören yeğenini her açıdan desteklemişti.

Amerika’nın tek sanatçıya adanmış en büyük müzesi, Pensilvanya’daki Andy Warhol Müzesi'dir. İçinde sanatçıya ait yaklaşık 12,000 çalışma bulunmaktadır. New York’ta Warhol Vakfı Slovakya’da da bir Warhol Aile Müzesi vardır.

Sonsöz

***Andy Warhol için sinemacı değil de koleksiyoncu demek daha doğru olacak sanırım. Zira filmlerine baktığımızda o anda aklına gelen herhangi bir nesne ya da oluşu ele aldığı hissine kapılıyoruz. Zaten o da, sinemanın kendisi için bir hobi olduğunu dile getirmiştir.

12 yılda 60dan fazla film çekmeyi “başaran” Warhol, resimden uzak kalarak kendini “sanat üretimi”ne verdiği 1963 yılında sekiz film ortaya çıkardı. Hiçbirinin bütçesi de birkaç yüz doları aşmıyordu.

Serhan Ada’ nın da belirttiği gibi “Sleep (Uyuma), Warhol’ un tek kelimelik adlar taşıyan filmlerinden yalnızca biri. Pek çok başka örnek var. Kiss (Öpüşme), Eat (Yeme), Blow Job (Ağza Alma), Couch (Koltuk), Shoulder (Omuz) … (Bu film adlarını sonu mek - mak’ la biten mastarlarla Türkçeye çevirmek mümkün olsa da usandırıcı uzunlukla sonsuza dek gidecekmiş gibi bir durumu anlatan ifadeler daha uygun.) Filmlerde hiçbir şey olup bitmediği gibi, herhangi bir edimin de olmadığı ve görüntüdeki duruma denk düşen bu adların Andy tarafından konulduğu kesin."

Ölümünden sonra kendisi hakkında bilgi edinebileceğimiz filmlere gelirsek:
"Superstar: The Life and Times of Andy Warhol (Süperstar: Andy Warhol'un Yaşamı ve Zamanı)"(1990)



En bilineni kuşkusuz 1996 yapımlı "I shot Andy Warhol(Andy Warhol'u Ben Vurdum)"dur.

Dönemin en ünlü ve Andy Warhol'un da en çok uğradığı mekanlardan biri olan Stüdyo 54'den ilham alınarak yapılan "54" (1998)
2006 tarihli,Sienna Miller (Edie Sedgwick) ve Guy Pearce (Andy Warhol) 'ın başrolleri paylaştığı "Edie/Factroy Girl(Edie/Fabirka Kızı)"

"Andy Warhol: A Documentary Film(Andy Warhol: Bir Belgesel Filmi)" (2006)

*
*
*

Yukarıdaki 2 fotoağraf ise Andy Warhol'un kendisinin olmasa bile sanatının hayatımızdaki yerini koruduğunu gösteriyor(ilki bir tişört, diğeri de Hürriyet Gazetesi yazarı Onur Baştürk'ün köşesinden alıntı; Obama'nın ve Sarıgül'ün seçim kampanyalarında kullandıkları afişlerden seçkilerdir).

Andy Warhol, kendisini reklâm çizeri bir kişiden radikal bir yenilikçi, filmci, portre ressamına; utangaç bir gözlemciden uluslar arası bir üne dönüştüren 40 yıllık sanat yaşamı boyunca, sanatçıların Amerikalıların yaşamında öncü kişiler olduğunu göstermekte çok önemli bir rol üstlendi. Bu yüzdendir ki, Warhol’ un mirası, ürettiği büyük ve çeşitli çalışmaları aşar.